İLK KAT FIRST LAYER
Ahmet Duru, Candan Öztürk, Genco Gülan, İbrahim Koç,
Mustafa Pancar, Ragıp Basmazölmez
7 Mart Mar / 6 Nisan Apr 2013
Ahmet Duru, Candan Öztürk, Genco Gülan, İbrahim Koç, Mustafa Pancar ve Ragıp Basmazölmez yeni serilerinden ilk çalışmaları ile 7 Mart – 6 Nisan 2013 tarihleri arasında Daire Galeri’de izleyici ile buluşuyor.
“İlk Kat”, sanatçılar arasında sıkça kullanılan bir deyimdir; sonradan üzerine konulacak olan katlarla bitişe, tamamlanmaya doğru gidileceğine işaret eder. Gelişecek, devam edecek bir planın ilk adımıdır. Bu kavram çerçevesinde bir araya gelen sanatçılar, evrilmeye hazır yeni serilerinin ilk çalışmalarını izleyici ile paylaşıyorlar.
Sergide yer alan çalışmaların, sonradan gelecek olan adımları -izleyici ve hatta sanatçı için, merak ettirecek parçalar olması yeğlenmiştir. Amaç, sanatçıyı, onun kendi prosesi ve nedenselliğini serbest bırakmak, çalışması aracılığı ile düşünme ve fikir geliştirme sürecini sergilemektir.
Bu işlerin sanat olarak yerine getirebilecekleri fonksiyonlar sanatçının kendisi için bile ucu açık bir süreci işaret eder. Sergilenen işler kavramsal bir metin çerçevesinde bir araya gelmemişlerdir. Bunun yerine her bir sanatçı bireysel gelişim süreci ve deneyimlerini, işlerine referans veren çeşitli kaynaklar ile sunmaktadırlar.
“İlk Kat”, 7 Mart – 6 Nisan 2013 tarihlerinde Salı-Cumartesi günleri 11.00 – 18.30 saatleri arasında Daire Galeri’de görülebilir.
Açılış: 7 Mart, 18.00
Adres: Boğazkesen Caddesi No:65D Tophane 34433 Beyoğlu / İstanbul
T: 0212 252 52 59
——————–
Ahmet Duru’nun “Kökler” isimli karakalem serisindeki doğayı konu edinen çalışmaları, zemini ve toprağın alt kat oluşumunu sunarken; doğanın dayanak aldığı görünmez güç ve köklerin rizomatik bir yapıyla gizemli yolculuğunu gün yüzüne çıkarıyor. İnsanın doğadan güç alarak özgürleşen zihnini, çağrışımlar yoluyla düşünceler evreninde dolaştırıyor.
Candan Öztürk’ün çalışmalarında, bant olarak bilinen folyonun şeffaf yapısı ve içeriğinde barındırdığı geçirgenlik; çalışmalara konu edinilen ihtişamlı balo sahneleriyle birlikte anlatılıyor. İçeriğin ve malzemenin saydam hali, bulunduğumuz zamanla da bağdaştırılarak belli bir kavram üzerine oturtuluyor. The Shining filminden esinlenerek üretilen James Kirby imzalı The Caretaker adlı albüm de esere anlamlı bir biçimde katkıda bulunuyor. Bu katkı, müziğin üretim aşamasındaki bir esere ne derece etken olabileceğinin ispatıdır.
“Art” serisi, Genco Gülan’ın sanat kavramı, sanat nesnesi ve tabidir ki sanatın ilişkilerine getirdiği önemli bir yorum. Gülan bu serideki ‘hazır üretilmiş’ (ready made) objeleri tek tek ve ayrıca çoklu olarak, gurup halinde kullanmayı düşünüyor. Sanatçı “Art” serisinde Andy Warhol’un meşhur Brillo Box (1964) isimli yapıtına yaklaşık elli sene sonra referans verirken Marcel Duchamp’ın ‘objet trouve’ (hazır bulunmuş) kavramına yaslanıyor. Warhol deterjan kutularının aynılarını, birebir boyatırken Gülan marketten satın aldığı ürünleri hiç müdahale etmeden sergiye koymayı tercih ediyor. Gülan sergideki objelerin “alt katmanlarını” açmak için de Polaroid ebatlarında birkaç fotoğraf kullanacak. Fotoğraflar sanatçının “Oto portre” serisinden olsalar da seyircilerin “Art” serisinin düşünsel alt yapısına girmesine olanak sağlayacaklar.
Büyük ebatlı ekspresyonist heykelleriyle tanıdığımız sanatçı İbrahim Koç’un bu video yerleştirmesi, öncelikli olarak endüstriyel bir tasarım ürününün, sanatçı ile birlikte geçirdiği yedi yıllık birliktelik sürecinde uğradığı içeriksel ve amaçsal değişimini ile diğer çalışmalarının oluşum sürecine de tanıklığının kayıt altına alınmasıyla oluşmuştur. İbrahim Koç günlük kullanım amaçlı üretilen bu nesneyi kendi sanatının tanığına ve yardımcılığına yükseltiyor ve bu süreci bir video yerleştirme projesine dönüştürüyor. Böylelikle bu çalışma ‘sıradan şeylerin kaderi’ algısına yeni bir bakış açısı katıyor.
Mustafa Pancar’ın eserlerinde kentsel manzaraların bir uzantısı olarak otoban kenarlarına dikilmis toplu konut yapıları ve diğer çarpık kentleşme görüntüleri yer alıyor. Sanatçı, bu yapıların her ne kadar son teknolojiler ile yapılmış olsalar da üzerine dikildikleri doğal çevre ile düşünüldüklerinde gerçekte ne kadar da gelip geçici ve uydurmasyon olduklarına dikkat çekiyor. Renkli kağıt malzemeler ile gerçekleştirdiği kolajları, aynı zamanda, doğal yeryüzü dokusunun insanın yaşamsal amaçları ile oluşturduğu çelişkiyi de gözler önüne seriyor.
Ragıp Basmazölmez’e göre devinimsel bir sürecin dışavurumu noktasında yer alan bu yeni başlangıçlar, aslında son on üç yıllık fikir üretimlerinin sentezi niteliğindedir. Bu yeni çıkış noktası, daha önceki çalışmalardaki dolaylı imgeselliğin gelişerek farklı bir algı boyutunda yansıması durumudur. Önceki çalışmalarda öne çıkan basma kumaşlar kuşkusuz bir kültürel aidiyetin güçlü bir temsiliyetidir. Bu aidiyet imgesel anlamda içimizdeki gizil saflığın katıksız bir yanı ve değişmez bütünselliğidir. İşte bu noktada ortaya çıkan yeni yaklaşımlar aslında bizim bu içsel olanımızın duvarlarını yıkarcasına biz kentlilere, yine kentin imgeleriyle öneriler oluşturmakta, onlara kentin basma kumaşlarını sunmaktadır. Bu kumaş motifi tasarımları algımızda bize çok içten bir sıcaklıkla gülümseyerek içsel olanımızla örtüşmeye çalışırken, içeriğindeki gizil kaotik çelişkiler ile de bir yandan rahatsız edici bir şekilde metropollerin gerçekliğini bize yansıtmaktadır.